Kalede dolaşmak bizi epey yordu. Şehrin merkezine girdiğimizde şu ara sokaktan geçelim dedim, iyiki de oradan geçmişiz. Zira, küçük bir lokantanın daracık sokağa yayılmış masaları ile karşılaştık.
Hemen oturup küçük bir atıştırma yaptık tabi. Babajim marka ouzoyu denedik. Ardından otele dönüp biraz dinlenme hepimize iyi geldi. Gece mavisi yerini siyaha bırakırken Galaksi Otelin limana bakan balkonundan tam da panorama fotoğrafı çekme zamanı gelmişti.
Akşam yemeği ise sahildeki balık lokantalarından birinde. Siparişi verirken uzak ufuklarda çakan ve ardından sesi bile gelmeyen şimşeklerle gece zaman zaman aydınlanıyordu. Şimşekler yavaş yavaş yaklaştı, ardından sesleri bir bomba gibi ortalığı sarsmaya başladı. Ve sonunda sağnak bir yağmur geçti. Tümünü seyrederken sundurmanın altında yemeklerin dünkü yediklerimizin eline su dökemeyeceğinden hayıflanıyorduk hepimiz.
Motorları kaldırıma çıkartıp otelin terasındaki son kahveden sonra doğru yatağa. Sürekli hava durumunu kontrol ediyoruz ama hep kapalı ve yağışlı gösteriyor. Sabah kalktığımızda ise kahvaltıyı sıkı bir yağmurla birlikte yapıyoruz. Yağmur, kahvaltıyla birlikte bitiyor ve yola çıkıyoruz.
Neyse ki sıkıntı yok ve sınıra kadar rahatça yol alıyoruz. Sınırdan Malkara'daki teyzemi arıyorum. Uğrayıp akrabaların işlettiği Beyaga Köftecisi'nde hem hasret gideriyoruz hem de lezzetli köftenin üzerine çok özel "peynir tatlısını" mideye indiriyoruz. Vakit kaybetmemeiz lazım, yoksa İstanbul'da akşam trafiği başlayacak. Artık iyice yorulduk ama Mahmutbey gişelerinde vedalaşırken bir sonraki gezinin hayalleri aklımızda dolanmaya başlıyor.